|
KÖKSAV'DA STAJ 2012
DUYURU |
|
| İdare |
| Enstitü ve Temsilcilikler |
| Ülkeler ve Kuruluşlar |
| Yeni Yayınlar |
| Basın Duyuruları |
| KÖKSAV'da Staj |
| KÖKSAV'da Staj 2012 |
| KÖKSAV E-Bülten |
KÖK Araştırmalar : KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi |
|
|
KÖKSAV
Cumartesi Konuşmaları
|
|
KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap |

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 21. kitabı çıktı:
.
Gülsüm KİLLİ YILMAZ, Kuzey ve Güneydoğu Sibirya Türklerinin Dil Durumu
.
Sibirya Türklerinin dil durumu, içinde bulundukları koşulların benzerliği ve farklılığı ölçüsünde az çok birbirinden ayrılan bir tablo sergiler. Bu kitapta Türk dilinin Kuzey ve Güneydoğu Sibirya'da varlığını sürdüren türlerini konuşan nüfusun içinde bulunduğu koşullar, geçmişten günümüze sürdürülen dil politikaları, dillerin yasal konumu, coğrafya, idarî yapı, etno-demografik yapı, etnik ve dil ilişkileri, ağız sistemi, yazı dili geleneği, konuşur sayısı, konuşanların dillerine karşı tutumu ve dillerin işlevleri gibi dil hayatiyetini de doğrudan etkileyen çeşitli değişkenler açısından betimlenmiş, Çarlık Rusyası'ndan bugüne Sibirya'nın asıl sâkinlerine uygulanan çeşitli politikaların günümüze yansımaları değerlendirilmiştir.
ISBN 978-975-7430-39-1
Dağıtım: Siyasal Kitabevi
|
KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap |

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 20. kitabı çıktı:
.
Sabire ARIK, Kuruluştan XVII. Yüzyıla Polonya Tarihi
.
Bu eser Polonya tarihi üzerine Polonya kaynakları kullanılarak Türkçe yazılmış ilk çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kitap Polonyanın ilk kurulduğu yıllardan XVII. yüzyıla kadar gelen tarihî süreci ortaya koymaktadır. Türk-Polonya ilişkileri açısından Polonyayı ve geçirdiği politik süreci Avrupa tarihi açısından çok yönlü olarak ortaya koymaktadır
.
ISBN 978-975-7430-37-7
Dağıtım: Siyasal Kitabevi
|
KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap |

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 19. kitabı çıktı:
.
Naciye GÜNGÖRMÜŞ, Macaristan'da
Değişim ve Demokrasi'ye Geçiş
(1989-2009)
.
Modern Macaristan ve Macarlar hakkında Macarca kaynaklar kullanılarak Türkçede yazılmış ilk araştırma olan eser, 1980'li yılların sonuna kadar bir Doğu Bloku ülkesi olan Macaristan'ın değişim ve demokrasiye geçiş süreci olarak yaşadığı 1989-2009 yıllarına odaklanarak, bu süreç içinde cereyan eden olay ve olgulara yoğunlaşmıştır.
.
ISBN 978-975-7430-36-0
Dağıtım: Siyasal Kitabevi
|
KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap |

KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Serisi'nin 18. kitabı çıktı:
.
Seyfi YILDIRIM-Adnan SOFUOĞLU, Siyasî Faaliyetleriyle Osmanlı'dan Cumhuriyet'e İSTANBUL RUM ORTODOKS PATRİKHANESİ
.
Bu kitap Bizans imparatorluğundan Osmanlı'ya geçen ve günümüze kadar da varlığını devam ettiren Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin siyasî faaliyetlerini konu edinmektedir. Yeni arşiv belgeleriyle de desteklenen kitabın konusu Osmanlı dönemi ve Millî Mücadele yıllarına odaklanmıştır. Kitapta bir yandan İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin Osmanlı devletindeki statüsü değerlendirilirken bir yandan da özellikle Lozan'da aldığı şekil ortaya konulmaya çalışılmıştır.
.
ISBN 978-975-7430-35-3
Dağıtım: Siyasal Kitabevi
|
KÖKSAV YAYINLARI'ndan
Yeni Kitap |

KÖKSAV Tengrim Türklük Bilgisi Araştırmaları Dizisinin 8. kitabı çıktı:
.
Özen YAYLAGÜL, Ebvâb-ı Şifâ, Metin Dilbilimsel Bir İnceleme
Ebvâb-ı Şifâ, Batı Türkçesiyle yazılmış tarihî bir tıp metni olup bu çalışmada metin dilbilimsel olarak ele alınmıştır. Kitap, Giriş kısmından sonra yer alan üç bölüm ve bir de kavramlar dizini içermektedir. Birinci bölüm dilbilimcilere hitap eden bir bölüm olarak tasarlanmıştır. Bu bölümde, Ebvâb-ı Şifâ metin dilbilimsel kuramlar ışığında incelenmiştir. İkinci bölüm filologlara hitap etmektedir ve metni içermektedir. Üçüncü bölüm ise, tıp adamlarına ve konuyla ilgili diğer kişilere hitap etmektedir ve metnin Türkiye Türkçesine çevirisini içermektedir.
.
ISBN 978-975-7430-38-4
Dağıtım: Siyasal Kitabevi
|

|
|
|
|
|
|
 |
|
| |

|
|
“Şu anda benim ağzımda on parmağım olduğu gibi, siz Romalıların ağzında da on diliniz var. Biriyle bana, diğeriyle benim kölelerim Uar-hunlara yalan söylüyorsunuz. Sizin hükümdarınız benimle barış görüşmelerini sürdürürken, diğer yandan da efendisinden kaçan benim kölelerim Uar-hunlarla anlaşma yaptığı için çok yakında bu hareketinin cezasını çekecek. Fakat Uar-hunlar Türklerin tebaası olarak istediğim zaman bana gelirler. Siz Romalılar, neden benim devletimin elçilerini kendi gittiğiniz yoldan başka bir yol olmadığına inandırmak için Kafkaslar üzerinden gönderdiniz? Siz bunu, yolun güçlüğünü hesaba katarak Roma topraklarına hücumdan vazgeçmem için yaptınız! Ama Dinyeper nehri nerede, Tuna nereye akar, Meriç nereye dökülür, kölelerim Uar-hunlar hangi yoldan Roma diyarına vardılar… hepsi bana açık. Sizin gücünüz de benim için sır değil. Güneşin ışıklarının ilk doğduğu yerden battığı yere kadar bütün topraklar benim hakimiyetimin altındadır. Şu bedbaht Alanlara ve hatta Unigurlara bakın. Engin cesaretleriyle coşup, güçlerine güvenerek muzaffer Türk milletine karşı çıkmaya cür’et ettiler, ama ümitleri boşa çıktı. Bu yüzden tebaamız ve kölemiz oldular.”
Tamamını okuyunuz >>
(PDF)
|
| |
|
|
 |

|
“Bu Hükûmet Bu Devleti Koruyamadı!” Bu çığlıklara karışan cümleyi 27 Haziran 2012'de Eruh’ta yurt birliğini hedef alanların katlettiği oğlunun şehadeti haberini aldığında, şehit annesinin ağzından işittik. Her birini tek başına söylediğimizde bile özel yüklemelerimizle duygusal anlamlar katmamıza elverişli bu cümlenin failini ve mefulünü bu dizilişle olumsuz yeterlikte bir hükme bağlayan, eğer tarifi imkânsız bir ıstıraba düşmüş bir şehit annesi ise, bu cümlenin ne değer ifade ettiğini belirlemek hem “bu hükûmet” hem de “bu devlet” için zaruri hâle gelmiştir.
En yakındakini işaretlemek için kullandığımız bu sözcüğünü iki kez kullanan annenin işaretlemesine uğrayanlar “hükûmet” ve “devlet” sözcükleridir. “Bu hükümet” Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık ettiği Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına kurduğu hükûmeti kasdederken, “bu devlet” ibaresi ise, “bu millet”in artık kendisini koruyamaz hâle geldiğini görünce 23 Nisan 1920’de Millî Meclisi’ni, ardından da yurt birliği için kanını bir kez daha akıtarak 29 Ekim 1923’te bir önceki devletinin üstüne yeniden kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kastediyor. Her ikisi de bu işaret sözcüğü ile dışarıda tutulmuş.
Annenin belirli geçmiş zamana yerleştirdiği koruyama- eyleminin faili “bu hükûmet”, koruyamadığı şey “bu devlet”tir. Annenin zihin haritasında “hükûmet” “bu devleti” korumakla görevlendirilmiştir. “Şehit oğul”un “bu devlet”e yerleştirildiği tartışmasızdır.
Şehit annesinin “devlet” sözcüğünü zihninde nasıl böyle haritaladığını ve bu haritalamayı ne ile derinleştirebildiğini anlayabilmek ancak onun devletli millet oluşunun tarihsel derinliğini ve bütünlüğünü kavrayabilmekle mümkündür.
Bu cümle, bizzat kendisini kurallaştırıp kurumlaştırarak kendisine korunak olarak kıldığı “devlet”ini, bu kurduğu kural ve kurumların yalnızca sevk ve idaresi için görevlendirdiklerinin yetersiz kaldığına dair “bu millet” inancının keskin ve acı ifadesidir. Bu çığlık yalnızca oğlunu kaybeden bir annenin çığlığı değil, oğlu gördüğü “devleti”ni de kaybettiğini haykıran bir annenin cümlesidir.
Devletli millet oluşunu genetik kodlarına binlerce yıldır işleyerek “devlet” dediğiyle özleşen Türk milletinin “devlet”ten ne anladığını idrak etmemenin sonuçlarına katlanacak olanların, şehit annesinin devletini korumakla görevlendirdiği hükûmetle sınırlı kalacağını sanmak, iyimser bir düşünce olmaktan öteye geçemeyecektir.
Hükûmetimizi annelerin yalnızca şehit olan oğulları için ağlamadıklarını artık anlamaya ve Türk milletinin kendi oğullarının kanı üzerine kurduğu “devleti”ni korumaya davet etmeyi görev biliyoruz.
Prof.Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER
KÖKSAV Başkanı
28/6/2012
|
 |
Soğuk Savaş dönemi Türkiye-Suriye ilişkilerini Hatay Meselesinin yanı sıra Su ve Güvenlik konuları da doğrudan etkileyecektir. Nitekim 1960’lı yıllarda Türkiye ile Suriye arasında Su Meselesi ortaya çıkmıştır. Havzada memba ülke olan Türkiye’nin su kaynaklarından faydalanma projelerine ağırlık vermesi hem Suriye’de hem de Arap dünyasında egemenlik ve çıkarlara ilişkin kaygıların ortaya çıkmasına sebep oldu. Özellikle, Fırat nehri üzerinde yer alan Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarının inşa sürecinde ilişkiler daha gergin bir hâl almıştır. Tamamını okuyunuz >>
|
 |
King-Crane Komisyonu'nun Suriye, Çukurova ve İstanbul'da yaptığı çalışmalar ABD'nin amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırken yürüttüğü başarılı "halkla ilişkiler" organizasyonu hakkında bize iyi bir fikir vermektedir. 1918'deki feci mağlubiyetin yarattığı ortam içinde özellikle İstanbul'da Amerikan Eğitim Kurumlarının tedrisatından geçmiş aydınlar aracılığıyla Türkiye'de birbirinden farklı gerekçelerle Amerikan etkisine girmeye teşne bir elit çevrenin varlığı ve bunların kolayca işbirliğine yöneltilebileceği ilk kez sınanmıştır. Şüphesiz, bu durum sadece Türkler için değil fakat Araplar ve Ermeniler için de söz konusudur. Komisyon belgelerinin internet aracılığıyla herkesin istifadesine sunulurken yapılan "Restoring Lost Voices of Self Determination" takdim başlığı bile okumayı bilenlere çok şey anlatmaktadır. Tamamını okuyunuz >>
|
|
|
|
|
 |
Korunmaya muhtaç çocuk sorunu her toplumda var olan ve çözülmesi gereken bir sorundur. Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik verilen sosyal hizmetlerin başında ailenin desteklenmesine yönelik hizmetler gelmektedir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için kendi ailesinin yanında bakılması ve korunması ilk hedef olarak benimsenmelidir. Bu amaçla, korunmaya muhtaç aileler maddî yönden desteklenmelidir. Bu mümkün değilse kurum bakımı yöntemi uygulanmalıdır. Koruyucu aile ve evlatlık yöntemi de korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmetlerdendir. Ülkemizde, korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmetler, 1983 yılında çıkarılan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre yürütülmektedir. Devamını okuyunuz (PDF)>>
|
 |
Son zamanlarda yapılan birçok araştırma günümüzde kadınların eğitim imkânlarından daha fazla faydalanarak, bir başka ifadeyle beşerî sermayelerini arttırarak, iş hayatına katılmaya ve daha iyi işlerde çalışmaya başladıklarını, ancak yine bu araştırmalar toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin devam etmekte olduğunu göstermektedir. Sosyolojide, iş yaşamında ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda önemli bir tartışma alanı "cam tavanlar" kavramı etrafında gelişmiştir. Kadınlar, örgüt ve meslek hiyerarşisinde ve buna bağlı olarak da ekonomik güç, siyasî güç ve saygınlık hiyerarşisinde daha alt sınıflarda yer almaktadırlar. Erkeklerle karşılaştırıldıklarında, kadınlar, daha az kazanç, otorite ve meslekte ilerleme imkânlarına sahiptirler. Kadınların beşerî sermaye donanımlarını yükseltmelerine ve başarılarına rağmen, onların güç hiyerarşisinde yükselmelerinin önünde cam tavanlar, bir başka ifade ile görünmez engeller bulunmaktadır. Bu engellerle feministlerin tümü ilgileniyor olmakla birlikte, özellikle dikkat çekenler radikal, postmodern ve İslamcı feministler olmuştur. Devamını okuyunuz (PDF) >>
|

|
Türk İstiklâl Mücadelesi'nin Arnavutluk Cephesi
Dr. Halil ÖZCAN
(Tarihçi)
22 Aralık 2011
Yaklaşık 500 yıl Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında yaşayarak Türklerle kader birliği yapan Arnavutların büyük çoğunluğu Müslümanlığı kabul ederek devletin aslî unsurlarından biri olmuştur. Bunun sonucunda Arnavutlar, devletin yönetimiyle bütünleşerek asker-sivil bürokratik kadrolar içerisinde kolayca yükselebilmişlerdir. Devamını okuyunuz >>
|

|
"Halden İstikbale Türk Varlığı: Meselelerimiz, Hedeflerimiz" Toplantısı Açış Konuşması
Prof.Dr. F. Sema Barutcu ÖZÖNDER
(KÖKSAV Başkanı)
22 Nisan 2011
KÖKSAV'ın 20 yılı, yeni bir Türk ve dünya dengesine geçişin yaşandığı bir yirmi yıllık zaman dilimine denk gelir. KÖKSAV'ın kuruluş yılı Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetlerinin yanına yeni bağımsız Türk devletlerinin eklendiği bir yıldır. Devamını okuyunuz >>
|

|
Türk Dünyası Enerji Kaynakları ve Türkiye
H. Nadir BIYIKOĞLU
(Botaş E Genel Müdür Yrd.)
22 Nisan 2011
Dünyadaki bağımsız Türk varlığı; Türkiyemiz ve K.Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte, 1991 yılında SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını yeni kazanan Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'ı da içine alacak şekilde genişlemiştir. Yeni Türk devletinin her biri, tarihî ve kültürel varlıkları yanı sıra sahip oldukları yeraltı zenginlikleri ve enerji kaynakları ile de dünya siyaseti ve ekonomisinde yerlerini almışlardır. Devamını okuyunuz >>
|

|
Hazar Havzası Türk Devlet ve Topluluklarında Millet-Devlet Meseleleri
Prof.Dr. Nesib NESİBLİ
(Azerbaycan Araştırmaları Vakfı Bşk.)
23 Nisan 2011
Dünyadaki bağımsız Türk varlığı; Türkiyemiz ve K.Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte, 1991 yılında SSCB'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını yeni kazanan Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'ı da içine alacak şekilde genişlemiştir. Yeni Türk devletinin her biri, tarihî ve kültürel varlıkları yanı sıra sahip oldukları yeraltı zenginlikleri ve enerji kaynakları ile de dünya siyaseti ve ekonomisinde yerlerini almışlardır. Devamını okuyunuz >>
|

|
Bir Öfkenin Düşündürdükleri
Vecihi Acun
(KÖKSAV YK Üyesi)
3 Mart 2011
Erdoğan'ın 28 Ocak açıkhava toplantısı üzerine yaptığı öfke dolu konuşma, KKTC-TC ilişkilerinde çok boyutlu bir muhasebe ve durum değerlendirilmesi yapılması için fırsat yarattığından faydalı olmuştur.
Bu tartışmalara katılmadan önce, bir gerçeği tekrarlamakta ve bazı çevrelere hatırlatmak yarar vardır; Kıbrıs sorununun kökeninde, Rumların ve Yunanlıların adanın Yunanistan'a bağlanması ülküleri yatar. Buna karşı, kalıcı çözüm ve barış için, KKTC'nin tanıtılması, tanınması şarttır.
Kıbrıs Türkleri, Rum şiddet eylemlerine karşı, bütün bir toplum olarak direnmiş, Millî Cephe, Meclis-i Millî, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu, Volkan ve Türk Mukavemet Teşkilatları ile varoluş savaşı vererek, sonunda, Atatürk'ün vasiyetinden bile haberdar olamayan anavatan yöneticilerinin ilgisini çekmeyi başarmışlardır. Kıbrıs sorunu konusunda, daha 1954 yılında Dışişleri Bakanı F. Köprülü'nün ağzından "bizim Kıbrıs diye bir davamız yoktur" diyebilen Türkiye, Kıbrıs Türklerinin 100 yılı aşkın direnişlerinin sayesinde anavatan ve taraf olabilmiştir. Devamını okuyunuz >>
|

|
Kıbrıs ve Türkiye'ye Yapılan Baskılar*
Prof.Dr. M. Cihat Özönder
(KÖKSAV Daimî Şeref Bşk.)
09 Şubat 2011
Türkiye, yeni yüzyıla, dünya üzerindeki küresel etkileri git gide daha çok hisseder bir şekilde ve uluslararası ilişkiler örgüsü içinde bazı dayatmaların sonucunda yapısal değişmelere zorlanarak girmiştir.
Bu dayatmaların en önemlilerinden biri, hiç şüphesiz Kıbrıs konusundaki uygulamalardır. Bu uygulamalar sonucunda uzunca bir zaman dilimi içinde Türkiye'de bilhassa politikacılar, aydınlar ve kitle iletişim araçlarının yönlendiricileri arasında oluşturulan ayrılıklar keskinleştirilmiş, Türkiye ve Kıbrıs Türk kamuoyu ikiye bölünmüştür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Cumhurbaşkanı sayın Rauf DENKTAŞ ve TÜRKİYE aleyhinde milyonlarca dolar dağıtılarak mitingler yaptırılmış, köşe yazarlarına yazılar yazdırılmış, televizyonlarda programlar yaptırılmıştır. Avrupa Birliği temsilcisi bayan Karen Fogg'un ortalığa saçılan not, mesaj ve belgeleri ile gerek Kıbrıs, gerekse Güneydoğu Anadolu'yu bölme, ayırma - ki uluslararası dilde bunun adı "seperatizm"dir- faaliyetleri de belgelenmiş durumdadır.
* Son günlerde Türkiye ve Kıbrıs Türklüğünün ayrılmaz bütünlüğü üzerinde bir kez daha denenen oyunun özünden hiçbir şey kaybetmediğine dikkat çekilmek maksadıyla Prof. Özönder'in KÖK Araştırmalar dergisi IV-2 (Güz 2002) sayısında çıkan, ancak hâlâ güncelliğini koruyan yazısının devamını okuyunuz >>
|

|
Kıbrıs Sorununun Hakça Çözümü KKTC'nin Yaşatılmasına Bağlıdır (PDF)
Vecihi Acun
10 Nisan 2010 |

|
Kıbrıs Sorunu: Bir Hatırlama (PDF)
Vecihi Acun
10 Nisan 2010 |
|
Vakfımız KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı
kurulduğu 1991 yılından bugüne Türk sosyal ve beşeri bilimleri alanlarında araştırma ve incelemeler yapan
gönüllü bir kuruluştur.
Son günlerde Vakfımızın logosu, kısa adı ve uzun adı kullanılarak Vakfımızla hiç bir şekilde ilgisi olmayan dokümanların Vakfımızın bir çalışması gibi gösterilerek
sanal ortamda yayımlandığı görülmüştür.
Vakfımızın kendi sitesi dışında yayımlanmış hiç bir dokümanla ilgisi olmadığını ve
bu konuda her türlü yasal işlemlerin başlatılmış olduğunu kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.
KÖKSAV Yönetim Kurulu
13 Ağustos 2010, Ankara |
|
Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.
O satıh bütün vatandır.
Mustafa Kemal ATATÜRK
|
|

|
Kimlik Sorunu (PDF)
Prof.Dr. Cihat Özönder
24 Temmuz 2010 |

|
Devlet Dediğimiz Kavram (PDF)
Prof.Dr. Cihat Özönder
24 Temmuz 2010 |

|
Kürtçe TV Ülkeyi Ateşe Atar (PDF)
Prof.Dr. Cihat Özönder
24 Temmuz 2010 |
|
ABD'nin Irak'ı İşgalinin Bölge Ülkelerine Etkisi
Dr. Aydın Beyatlı |
|

|
DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLÜĞÜNE
KARŞI UYGULANAN
İNSANLIK DIŞI
SALDIRILARI ve SÜRDÜRÜLEN SOY KIRIMI
ŞİDDETLE KINIYOR,
EN AĞIR BİÇİMDE LANETLİYORUZ.
KÖKSAV
|

|
|
|
|