KÖK Araştırmalar
KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi
Cilt I, Sayı 1, (Bahar 1999), ss. 1-3.
Takdim: Niçin Sosyal ve Stratejik Araştırmalar?
M. Cihat Özönder
Çağımız, teknolojideki gelişmelerin geometrik diziye benzer bir hızda katla
ndığı bir dönem olmak özelliğini taşımaktadır. İnsanlık tarihinin özünde yatan dinamo olarak değerlendirilecek güç, kültürlerin birbirleri ile mücadeleleri, çatışmaları ve varlıklarının gelişerek devam ettirme arzularından kaynaklanan sosyal içgüdüdür. Bu içgüdü, toplumları yüzyıllar boyunca birarada tutmuş, kendi iç bütünleşmelerini sağlamış, “biz” duygusunu pekiştirirken “onlar” hakkındaki ortak tutum ve davranışların temelini teşkil etmiştir. İnsanlar arasındaki eşitsizlik gibi kültürler de ilk ortaya çıkmaya başladıkları dönemlerden günümüze gelinceye kadar farklılaşarak kendi sosyal normlarını, kurallarını oluşturmuşlar, meydana gelen bu çerçevenin içeriğini dolduran değerler giderek daha somut bir hal almıştır. Bu sebeplerden insanlık tarihi, milletlerin birbirlerinden farklılaşmış kültürlerinin tarihi olarak da değerlendirilebilir.Bu sebeplerden sosyal ara
ştırmaların başlangıcı biz ve onlar farklılaşmasının hissedildiği çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Çin seddi, Göktürk Yazıtları, Romalı tarihçi Tacitus’un “Germania” adlı kitabı, Platon’un “Devlet”i, İbni Haldun’un “Mukaddime”si, Machiavelli’nin “Hükümdar”ı, Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig”i, Kâşgarlı Mahmud’un “Divanü Lûgati’t-Türk”ü bu olgunun ortaya koyduğu eserlerden sadece birkaçıdır.Diğer taraftan sömürgecilik anlayış ve uygulamaları ile Avrupa Endüstri İhtilâli “Sosyal”e olan ilgiyi daha da yoğunlaştırmış, bütün ilimlerin anası “Mader Scientiarum”; felsefe ilmi dallanıp budaklanarak etnografya, antropoloji, psikoloji ve son olarak da sosyoloji, sınırları belirlenmiş ilim sahaları olarak ş
ekillenmiştir.Sosyal ve kültürel ilimlerin gelişmesini sağlayan itici güçlerden biri olan Avrupa Endüstri İhtilâli sonrası şartların ortaya çıkardığı bilim adamları, toplum yapıları ve toplum içi değişmeleri kendilerine konu alıp modeller geliştirmeye başlarken, Türk kültür coğrafyasının kuzeyinde yer
alan Kazan Hanlığının işgal edildiği 1552 yılından itibaren genişleyen Rusya ve batısında takriben aynı dönemlerde, XV. ve XVI. yüzyıllarda deniz hâkimiyeti yolu ile sömürgeciliği temel devlet politikası hâline getirmeye başlayan Büyük Britanya, kültür araştırmalarına ağırlık vermeye başlamışlardır.Karşılarında bulunan veya hâkimiyetleri altına alarak sömürgeleştirmek istedi
kleri kültürlerin incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler, Rusya ve Büyük Britanya devletlerine uzun vadeli sömürgeleştirme politikaları açısından faydalı olmuş ve çok değişik, farklı kültürleri kendi anlayış ve değerleri doğrultusunda yeniden yapılandırma hususunda başarı kazanmışlardır.Bu sömürgecilik anlayışı, beraberinde Avrupa’da sanayi ve bilgi birikimi açısı
ndan gelişmiş olmakla beraber, ham madde sıkıntısı çeken ve kendisini karaya sıkışmış hisseden Almanya’nın saldırganlaşmasına yol açmış, bu durum da I. Dünya Savaşı ile sonuçlanmıştır. Aynı şartlar, kavgaya Japonya’nın ve İtalya’nın da katılması ile II. Dünya Savaşında tekrarlanmıştır. İki dünya savaşı arasında meydana gelen gelişmeler, WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) kültür bütünlüğünün ABD’ni merkez ülke konumuna sokmasına ve Büyük Britanya’nın bilgi ve tecrübe birikiminin bu ülkeye aktarması ile daha da güçlü bir blok oluşmasına sebep olmuştur. Bununla beraber II. Dünya Savaşı, ABD’nin teknolojik üstünlüğünün her problemi çözmede yeterli olmadığı gerçeğini kavramasına, sosyal-kültürel yapı araştırmalarına dayalı doğru bilgilerin önemini anlamasına yol açmıştır. ABD’nde savaş sırasında önce Hava Kuvvetleri, daha sonra da Dışişleri ve güvenlik ile ilgili diğer birimlerde "Think Tank” (Düşünce Üretim Merkezleri) kuruluşlarına hız verilmeye başlandı. Bu kuruluşlar dünya üzerindeki hemen hemen bütün kültürlerin yapılarını araştırmaya ve elde ettikleri verileri icracı birimlere vererek alternatif politikalar oluşturmasına yardımcı oldular. II. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında meydana gelen değişmeler, sosyal ve stratejik araştırmaların ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur; öyle ki iki bloklu dünyada Sovyet sisteminin dağılması da doğru bilginin kullanılmasının bir sonucudur.Son 20 yıl, dünyada enformasyon ve enformatik alanında hayal bile edilemeyen gelişme ve ilerlemelerin olduğu bir dönem olarak 20. yüzyıla damgasını vurmuştur. Türkiye de dünyadaki bu teknolojik gelişme ve değişmenin örgüsü içindeki yerini alma çabalarının içindedir.
Kitle iletişim ve bilgiye ulaşım teknolojilerindeki hızlı gelişme, dünya üzerindeki kültürlerin varlıklarını koruma, diğer kültürleri etkileme mücadelelerini elektronik otoyollara hâkimiyet mücadelesine indirgemiş, üçüncü dünya savaşı, internet savaşlarına dönüşmüştür. İnternette gezinti, Web sayfası ve sitesi, elektronik posta ka
vramları, teknolojik alt yapının mevcut olduğu yer ve bölgelerde yabancı kavram olmaktan çıkmış, günlük sohpetlerin eksenine oturmuştur. Devlet sınırlarını eriten bu teknoloji, gün geçtikçe ucuzlayan, daha geniş kitlelerin faydalanmasına gittikçe açılan bir hâl alırken, kültürlerin ve bu arada Türk kültürünün bütün özellikleri ile ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bununla beraber, Türk kültürünün mihveri olan Türkiye Cumhuriyeti’nde doğru bilgi üreterek hayatın her sahasında veri toplama, değerlendirme ve yorum yaparak karar mekanizmalarının tercihine bırakma basamağına kadarki yapılanma konusu acaba yeteri kadar önemseniyor mu? Bu konuya net ve sarih bir cevap veremiyoruz. Türkiye’nin bilimsel araştırma veri toplama mekanizmaları, “Bilgi Toplumu Olmak İçin” yeterli koodinasyona sahip midir sorusuna da maalesef tam ve eksiksiz cevap veremiyoruz.Bu dağınık yapılanma içerisinde Türkiye’de aydınları, araştırmacıları yaratabil
ecek bazı gelişmelere de dikkat çekmek faydalı olacaktır. Son zamanlarda Türkiye ile ilgili sosyal ve stratejik araştırmaların büyük bir hızla tercüme edildiğini veya ABD düşünce üretim merkezlerinin yaptığı çalışmaların kaçınılmaz doğrulara dayalı olduğunu zanneden aydınlarımızın, yöneticilerimizin hızla arttığını görmekteyiz. Bu konunun tehlikelerini daha iyi anlayabilmek ve değerlendirebilmek amacıyla bir yönlendirici araştırmacının; Graham E. Fuller’in ABD’nin Türkiye Büyükelçiliğini yapmış, Türkiye uzmanı sayılabilecek Morton Abramowitz tarafından önsözleri yazılmış eserlerini incelemek yararlı olacaktır. Bu kitaplardan birincisi 1993 yılında Rand Corporation tarafından yayınlanmış olan “Turkey’s New Geopolitics” başlığını taşımakta ve Türkiye’nin Balkanlarda, Kafkasyada, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde büyüyen rolünden bahsedilmekte, dünya üzerinde Türkiye’nin rolünün çok büyüdüğü ifade edilmektedir. Graham E. Fuller’in Henri J. Barkey ile birlikte 1998 yılında Carnegie Corporation of New York tarafından yayınlanmış olan "Turkey’s Kurdish Question” adlı eseri ise Türkiye’nin yakın siyasî tarihinin incelenmesinden sonra PKK terörüne temas edilerek Kürtçülük ve Kürtçü hareket yükselen değer olarak milliyetçiliğe bağlanırken, Türkiye’nin çok kültürlü bir yapıya sahip olduğu ve genişleyecek bir iç savaş, zayıflayan ekonomi, iç terör, kutuplaşma, şovenizm ve demokratik hakların askıya alınması tehlikeleri ile karşı karşıya olduğu vurgulanmaktadır.Aslında kendi içlerinde tutarlı olmakla birlikte ana fikirleri taban tabana zıt y
orumlarla dolu olan bu iki örnek, Türk aydınının, düşünürünün ve yöneticisinin ne kadar önemli dezinformasyon hedefi olduğunun küçük bir misalidir.Bu görüşlerin, yanlış yönlendirilme tehlikelerinin önüne geçmenin ve Türk kü
ltürünün asgarî müştereklerinin yaygınlaştırılmasının bir yolu olarak gördüğümüz KÖK Araştırmalar dergimizi, Türkiye’nin ve Genel Türklüğün ortak değerleri etrafında yayınlamaya karar verdiğimizi okuyucularımızın bilmeye hakkı olduğunu düşünüyor, bu yöndeki her türlü katkı ve yoruma açık olduğumuzu ifade ediyoruz.ISSN 1302-292X
Telif Hakkı © 1999 KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı
Telif Hakkı © 2001 KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı
Hazırlama Tarihi 04.02.2001